Gerek ülkemizde, gerek bölgemizde ve gerekse ilimizde insanımıza sirayet eden bir takım maraz ve hastalıklı düşünceler git gide bizlere önüne geçilemeyecek zararlar verip bedeller ödeyeceğimize dair ciddi kuşkular içerisindeyim.
Bu köşede ve başka diğer platformlarda her daim bu yöndeki tedirginliğim bugün konuyu kaleme almam konusunu zorunlu kılmıştır. Daha açıkça ifade etmem gerekirse bunun sebebine dair zihin altımdaki arayışıma kendimce bulduğum bir nedeni sizlerle paylaşmayı istemekteyim.
Öncelikle hepimiz kabul etmeliyiz ki, yaşam devam ediyorsa sorunlar da devam edecek, yeni canlılar ve yaşamlar oluşuyorsa buna paralel sorunlar ve talepler de kendiliğinden ortaya çıkacaktır. En gelişmiş ülkeden en alttaki ülkeye kadar bu gerçek yadsınamaz olup herkesçe de kabul edilmektedir.
Görünürde gelişmiş ülkelerde sorun olmadığı, gelişmekte olan ülkelerde az sorun olduğu, gelişmemiş ülkelerin ise sorunların batağı olduğu algısı izafi olup, bütün bu saydığımız sorunlar hepsinde de benzer yapılarda oluşurken, bu sorunlara karşı gelişmiş ülkeler doğmadan yok ettikleri yani önleyici tedbir alabildikleri için tezahür ettikleri pek göze çarpmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde ise bu sorunlar ortaya çıkmakta ancak bir şekilde yönetilip foseptiğine derç edilerek sonlandırıla bilmektedir. Geri kalmış ülkelerde ise ne önleyici tedbir, ne bakım-onarım ve yönetim tedbiri bulunmamanın ötesinde bu sorunların kendiliğinden yerleşebileceği bir foseptik dahi göremezsiniz.
Tüm bu saydığım üç somut ve fiziki duruma (fonksiyona, görüntüye) karşılık gelen değişkenin bu toplumlardaki akıl, şuur, bilinç vs ile doğrudan ilişkili olduğu ve bunların da doğru şekilde verilen bir eğitimin karşılığı olduğu teyide muhtaç olmadan normal akalın kabul ettiği bir durumdur. Öyleyse dışarıdan bakan eğitimli, akıllı ve şuurlu bir göz somut olarak cereyan eden hadiseleri henüz oluşup tahakkuk etmeden görüp fark edebilecek ve bunların ortaya çıkmasıyla sorunu yönetip tahkim edebilecektir.
Tabiki bu eğitimli, akıllı ve şuurlu göz işin idaresinde rol alıp söz ve onay hakkına sahip konumlara etki ederse bu denilenler işe yarayacaktır. Aksi halde teşhis olsa da tedavi yapılmayacak ve sorunlarla yüzleşme kaçınılmaz olacaktır. O halde tüm bu bahsettiğimiz hadiselerin arka planında var olan şeyin eğitimli akıl, şuur, bilinç vs gerçeğinden hareketle konuyu daha da somut örneklere indirgeyecek olursak bilinçaltımızı usa vurmuş ve daha da farkındalık oluşturmuş olabiliriz. Örneğin buna evrensel örnekler verilebileceği gibi ülke sathına dair örnekler de verilebilir.
Ancak daha net anlaşılabilmesi yönünde ilimiz ve bölgemize dair müşahhas örnekler yeterli olacaktır. Zira ilimizin gerek denizcilik ve gerekse bitkisel tarımı (çay, fındık) ülkemizin çok önemli tarımsal ekonomisini teşkil etse de bu durumun sürdürülebilirliğinin sorgulanabilir olduğu, bu ürünler ve diğer bir takım ürünlerin (kara üzüm, karayemiş vs endemik ürünler) katma değerinden yeterince yararlanılamadığı apaçık ortadadır. İlaç sektörüne hammadde olan bu ürünler gelişmiş ülkelerde eczanelerden ilaç veya gıda takviyesi gibi katma değerli ürün olarak satın alınırken bizim ülkemizde ve bölgemizde bakkal, market ve aktarlarda satılmaktadır.
Balıkçılıkta Karadenizde dengeli ve sürdürülebilir bir balıkçılıktan tam söz etmekte zorlanırız. Üstelik geçmişteki şehir nüfusunun üzerine köylerden akıp gelen nüfus da eklendiğinde bu işlerin yönetimi ve sürdürülebilirliği çok daha zor hale gelmiştir. Tüm bu sorunlara karşılık eğitimli, bilgili ve şuurlu insanların idarelerde rol ve görev alması şöyle dursun, geleceğimiz olan ve eğitim maliyetine katlandığımız neslin ülke dışında gelecek araması düşündürücüdür.
Yukarıda genel manada değinilen bu mantık nedeniyle bizi gelecekte bekleyen ve katmerli maliyeti olan sorunlar artık bizi zihin/bilinç altından zorlamaya başlamıştır.
Gerçeklerden kaçamayız ve mutlaka yüzleşmeyi göze almalıyız. Gelinen noktada daha sıkça vuku bulup su yüzüne çıkan aksaklık ve noksanlıkların temel sebebi aklı, bilgiyi, bilinci ve şuurlu düşünmeyi öne almadan duygusal mantık, menfaatçı akıl ve geleceği hiçe sayan bilinç vs ile biraz daha idare etmeye çabalamamızdan başka bir şey değildir.
Ancak tüm bu mantığın adı “idare eder mantığı” olup bunun maliyetini son yıllarda Trabzonspor’da görmekteyiz. Dün geceki maçta da bir kez daha bu maliyeti ödedik. Tez vakin durup, titreyerek kendimize gelmezsek bu maliyetlere şehrimiz, bölgemiz ve ülkemiz daha yüksek bedeller ödeyerek katlanmak zorunda kalabilir. Benden hatırlatması..! Kalın Sağlıcakla…..
Güncelleme Tarihi: 04 Kasım 2024, 17:24
Aynen katılıyorum